Blog Post

Pozitif Beden > İçerikler > Beden Olumlama > Markaların Tutumu Nasıl?

Markaların Tutumu Nasıl?

Dünya çapinda yapilan güncel bir arastirmaya göre, kadinlarin %70’i 44 beden giiyor. Buna
ragmen, moda endüstrisinde kiyafetlerin %20’den azi bu bedenlerde üretiliyor. Bu tutum
aslinda moda endüstrisinin toplumun güzellik ile ilgili önyargilara nasil hizmet ettiginin en net
göstergesi degil mi?
Günümüzde bir markanin ne kadar güçlü oldugu, sadece yaraticiligi ve çevresel konulara
hassasiyeti ile degil, ideallestirilmis vücut tiplerini ve ölçülerini devre dis birakmasindan, bugüne
kadar ihmal edilmis her bedenin güzelligini kabul ettigini ilan etmesinden geçiyor. Biz kendimizi
oldugumuz halimizle seviyoruz, markalar da bizi oldugumuz gibi sevmeli!

#BeeYourself

‘Toksik pozitiflik’ denen kavramı hiç duydunuz mu?
Arastirmalar, çekisme ve mücadelenin ortasindayken “ne kadar iyi oldugumuzu” düsünmenin
üzüntü, korku veya kaygıyı ortadan kaldirmadigini gösterivor. Hatta, olumsuz duygulari
bastirmak aslinda bizi daha da kötü hissettirebiliyor. Sosyal Medya hayatında her şey çok pozitif,
herkes çok mutlu görünse de insanlar iç yüzlerini paylaşmaktan çekiniyorlar. Bir insanın profiline
girip ‘ne kadar güzel hayatı var’ diye düşündüğümüz insanların iç dünyasında nelerle
savaştığını,boğuştuğunu bilmiyoruz. Sosyal medyada sürekli olarak mutlu ol! Hayatı yaşa! Gibi
cesaretlendirici sözler bazen insanın kendini yetersiz hissetmesi ve boşluğa düşmesine neden
olabiliyor. Bazen yerimizde durup dinlenmekte de hiçbir sakınca olmadığının farkına varmalıyız.
Günümüzün sosyal medya ile yükselise geçen bask araçlarindan biri, toksik pozitiflik! “Mutlu et
kendini”

Bakış Açını Değiştir

“Hayat senin elinde” ler ile alip basini giden, bir de durmadan tüketime
yönlendiren bir wellness modasi hüküm sürüyor. Umutlu bir sekilde mücadele motivasyonuna
sahip olmak ile yapay mutluluk arasinda büyük bir fark var. Sorunlari, aksilikleri, duygularimizi
görmezden gelmek çogu zaman bizi çözümden uzaklastiriyor. Toksik pozitifligin
“ya çaresizsiniz ya çare sizsiniz” tavri, toplumsal ve sistemsel aksakliklari yok sayarak büyük
resmi görmemizi engelliyor ve sorumlulugu bireye yikarak kendisini bir sekilde avutmasini dike
ediyor. Oysa örnegin esitsizlikler, ayrimcihiklar, yoksulluk, siddet toplumsal meselelerdir!
Bireysel sorunlarimizda ise üzüntü, öfke, aci duymak, varsa hatalarimizdan ders çikarmanin;
yoksa kendimizi bagislamanin önemli bir unsuru… Üzerine dügünmeden, durup sindirmeden
nasil yasananlari deneyime, deneyimleri bilince çevirebiliriz ki?